Hayat bazen öyle bir sona erer ki, ölümden çok geride bıraktığı suskunluk yankılanır…


Sosyal medyada “Delilerin Delisi” lakabıyla tanındı… Kimi zaman iddialarıyla, kimi zaman meydan okuyan sözleriyle dikkatleri üzerine çekti. Muhammed Yakut, 1972’de Diyarbakır’da dünyaya geldi. Hayatının en çalkantılı dönemlerini, bir ekranın karşısında; milyonların ise şaşkın, kızgın ya da meraklı gözleri önünde yaşadı. Kimi zaman sistemin dışına düştü, kimi zaman da tam merkezine odaklandı.
Organize suç örgütü yöneticiliği suçlamasıyla hakkında arama kararı çıkarıldı. Tutuklandı. Tahliye oldu. Ve sonra… Tıpkı filmlerdeki gibi bir yabancı ülkede –Hollanda’da– bir sessizlik içinde hayatını kaybetti.
Ama bu ölüm öyle sessiz ki, sessizliğin bile dili tutuldu.
Muhammed Yakut’un ölümü, ardında çok fazla soru işareti bırakıyor. Beklenmeyen, açıklanamayan ve belki de açıklanmak istenmeyen bir son. Gerçekten doğal bir ölüm müydü? Yoksa susturulmuş bir sesin, yok edilmiş bir hafızanın hikâyesi mi?
Sevenleri kadar karşıtları da bu sessiz sonun ardını merak ediyor. Çünkü her ne olursa olsun, Muhammed Yakut’un hayatı kadar ölümü de konuşulmaya değer bir perde kapanışıydı.
Şimdi cenazesi, doğduğu topraklara; Diyarbakır’a getiriliyor. Doğduğu şehir, belki de onun en çok kaçmak istediği ama en çok sığınılacak limanıydı.
Ve bir kez daha hatırlatıyor bize:
Bazı ölümler, sadece bir kalp durması değildir.
Bazı ölümler, susturulmuş bir hafızanın mezar taşına kazınmış şüphelerdir.